25 Mart 2008 Salı
Su hayattır ve suyun kontrolü sizde!
Dünya coğrafyasında var olan üretim kaynaklarının giderek azaldığı ve bu durumun önemli bir sorun haline dönüştüğü görülmektedir. Dünya nüfusundaki artış, toplumların insan hayatıyla doğrudan ilgisi olan beslenme ihtiyaçlarını karşılamakta sıkıntılar çekmelerine yol açmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi gelişmekte olan ülkemizde hızla artan nüfusumuzu bugün ve gelecekte besleyebilmemiz için tarımsal üretimi geliştirmek ve hızlandırmak zorundayız....Ülkemizde tarımsal üretime açılacak yeni araziler kalmadığı gibi birim alandaki verimi artırmak için her damla suya ihtiyaç vardır. Ülkemiz su zengini bir ülke olmamasının yanısıra su kaynaklarının yalnızca %25'ini kullanabilmektedir. Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının geliştirilip değerlendirilmesi 22 milyon çiftçimizi yakından ilgilendirmektedir. ...Doğal kaynakların tarım teknolojisinde kullanılması sulama sistemlerinin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Sulama sistemleri uygun bir zamanda ve uygun bir metotla kullanıldığında çiftçinin, toprağın ve bitkinin dostu olabileceği gibi bilinçsiz kullanıldığında düşmanıdır.
Küresel ısınma mı yoksa Küresel soğuma mı?
Gerek TRT ve gerekse Kanal Ege'de 2004 yılı başlarında katıldığım iklim ve üretim konulu programlarda, aynı cümleler ile; bundan sonra kurak döneme gireceğimizi, ancak bunun doğal bir kuraklık olduğunu, korkacak bir şey olmadığını ve ama suları dikkatli kullanmamız gerektiğini söyledim. İklim Bilimi; Jeolojik, Biyolojik, Kimyasal, Fiziksel Oşinografi ile Astronomi ve Meteoroloji bilimlerinden oluşan çoklu bir disiplindir. Bir ülkenin geleceğine yönelik, enerji, tarım, balıkçılık ve su politikalarının belirlenebilmesi için ana bilgileri üreten bu bilim dalı "hobi" olarak yapılamaz. İklimlerin değişim nedenleri ile insan yaşamına olan etkilerini açıklamaya yönelik olarak hazırlanan bu yazıda, konular aşağıdaki 4 ana başlık altında toplanmıştır.1-Sıcaklık, Yağış ve Üretim arasındaki ilişkiler2-Günümüzde olan iklimsel olaylar ve bilimsel (hard science) açıklamaları;3-Kuraklık mı? Populist yönetimler mi?4-Konuşmamız gerekenler (Küresel Soğumada Türkiye'nin Avantajları ve Dezavantajları)1- Sıcaklık, Yağış ve Üretim arasındaki ilişkilerAşağıda, Denizli ve Aydın illerinin 1998 ile 2006 yıllarına ait sıcaklık ve yağış grafikleri ile Ege Bölgesinin zeytin üretimini gösteren grafikler var. Bunlar dikkatlice incelendiğinde sıcaklık, yağış ve üretimin birlikte hareket ettikleri görülebilir. Söz konusu bu sıcaklık ve yağış grafikleri, her yerde, yıllar bazında bazı küçük değişikliklere karşın hep aynı salınımı verirler. Küresel olarak sıcaklık arttıkça dünyanın aldığı yağış ve tarımsal üretim de artar. Her iki ilimizin sıcaklık ortalamalarında, 2000'li yıllardan sonra ciddi bir düşüş görülüyor. Sıcaklık düşüşü ile birlikte, yağışta ve üretimde de ciddi düşüşler gözlenmesi son derece normal doğa olaylarıdır. Bunun aksi olamaz. Ve şu anda bizim yaşadığımız kuraklık ve üretim düşüklüğü de sıcaklık düşüşleri nedeniyledir. Yani sıcaktan çatlayıp patladığımız yok, tam tersi sıcaklık düşüşü nedeniyle kurak dönem yaşıyoruz. Basında sürekli olarak Hükümetler Arası İklim Komisyonunun (IPCC) hileli grafikleri ile hileli yorumları yer almakta, bu konularda eğitim almayan ve çalışma yapmayan bir takım sivil toplum örgütleri ve kişiler de söz konusu bu grafiklere ve yorumlara dayanarak insanlarımızı yanlış yönlendirilmektedir. Bu komisyonun ana hedefi gelişmekte olan ülkeler "çevre teknolojisi" satmak ve bu nedenle bir an önce KYOTO'ya imza attırmaktır. Küresel olarak sıcaklık arttıkça yağışlar artar ve yağışlar artınca da üretim artar. Bu, yaşamın en temel formülüdür ve bu üçlü hep birlikte hareket ederler.2- Günümüzde olan iklimsel olaylar ve bilimsel açıklamaları;1. Kış sıcaklıkların artması: Küresel soğumanın ön habercisidir.2. El Nino'ların olma sıklıklarının ve büyüklüklerinin artması: Küresel soğumanın ön habercisidir.3. Güneş Patlamalarında olan azalmalar: Küresel soğumanın ön habercisidir.Özetle, şu an yaşadığımız olaylar, gerçekte "soğuma döneminin" ön habercileridir. Ancak bu konuda eğitim almayan ve bu konuları basit bir atmosfer olayı olarak ele alan bazı kişiler, dünyadaki yaşamın yakın bir gelecekte sıcaklıktan dolayı sona ereceğini iddia ediyorlar. Gerçek bilimde, küresel olarak sıcaklık arttıkça, yağış ve üretim artar ve sıcaklık azaldıkça da yağış ve üretim azalır. Devlet Meteoroloji verilerine göre sıcaklıklar, 2000'li yıllara göre 1 derece daha düşmüş durumdadır ve zaten kuraklığın nedeni de bu sıcaklık düşüşüdür. Şu an tüm gelişmiş ülkeler de 2020'li yıllardan sonra, büyük olasılıkla olması beklenen, "mini soğuma dönemine" hazırlanıyorlar (derslerimde yaklaşık 8 yıldan beri anlatırım). Söz konusu "Mini Soğuma Dönemi" süresince, tıpkı 1100'lü ve 1800'li yıllarda olduğu gibi, ortalama sıcaklıkların düşmesi bekleniyor. Diğer bir deyişle yağışların azalması bekleniyor. Türkiye basınında her nedense yer bulamayan, ancak yurtdışı basınında yüzlerce olan bu hazırlık haberlerinden bazı örnekler; *Finacial Times, 17 Ocak 2003, Finlandiya, önümüzdeki soğuma döneminde hidroelektrik santralarının buz tutma riskine karşın nükleer santral yapmayı planladı.*The Observer, 22 Şubat 2004, Pentagon Bush'u, 2020'lerde buzulların İngiltere'ye kadar inebileceği ve bunun da küresel bir kuraklığa yol açacağı konusunda uyardı.*Finacial Times, 13 Kasım 2006, Hitachi and GE önümüzdeki 20 yıl içerisinde, 25 tanesi ABD'de olmak üzere, toplam 100 adet Nükleer santral yapmayı planlıyor.*Finacial Times, 10 Nisan 2007, Rusya'nın nükleer enerji şirketi Rosatom, 2030'a kadar 40 adet yeni Nükleer santral yapmayı planlıyor.*Finacial Times, 30 Nisan 2007, Teksas'ta yapımı planlanan 11 adet termik santralın (2010'a kadar bitirilmeleri hedefleniyor) 3 adete düşürülmesi için çevreciler çaba sarfediyor.*Finacial Times, 20 Mayıs 2007, İngiltere, 15 yıl içinde 8 adet nükleer santral yapmayı planlıyor.Dünyada artık yapılmayacak denilen ve Avrupa'da da 1986 sonrası hiç yapılmayan Nükleer santraller 2003 yılından sonra yeniden yapılmaya başlandı. Halen Avrupa'da (Rusya dahil) 11 adet, dünyada da 29 adet nükleer santral yapım aşamasında. Toplamda yapımı planlanan ve 20 yıl içerisinde devreye sokulması söz konusu olan nükleer santral sayısı şimdilik 150 civarında. Yalnızca ABD'de planlanan termik santral sayısının da 150 civarında olduğu düşünülürse gelişmiş ülkelerin ciddi bir enerji kaygısı içinde olduğu anlaşılabilir. Dünya neden enerji kaygısına girdi? Bunun iki nedeni vardır. Bunlardan bir tanesi petrol fiyatlarının çok artması, diğeri de 2020'li yıllarda sonra dünyanın bir "mini soğuma dönemi" yaşama olasılığının çok fazla olmasıdır. Çünkü; soğuma dönemlerinde yağışlar azalır ve hidroelektrik santraller devre dışı kalmasa da, barajlardaki sular öncelikli olarak tarıma ayrılacağı için buralardan elde edilen enerjiden vazgeçilme zorunluluğu doğar. Buna örnek olarak, 1990'lı yıllarda yağışların azalması nendi ile hidroelektrik santralarımızın devre dışı kalması nedeni ile Türkiye'nin Bulgaristan'dan elektrik ithal etmesi verilebilir. Özetle, dünyanın gelişmiş ülkeleri, önümüzdeki yıllarda beklenen mini soğuma döneminde azalacak olan yağışlar nedeniyle, hidroelektrik santrallerinin devre dışı kalmasından (kuzey ülkeleri donmasından) korktukları için, oluşabilecek enerji açıklarını bir an önce kapatmak amacıyla nükleer ve termik santrallara yönelmiş durumdalar. Ayrıca gelişmiş ülkeler "soğuma dönemi" için tarım, balıkçılık ve su gibi konularda da oldukça ciddi ar-ge çalışmaları yapmaktadırlar.4- Kuraklık mı? Populist yönetimler mi?-Türkiye'nin buğday deposu olan Konya Ovasını, buğdaydan 6 kat daha fazla su isteyen şeker pancarına açtılar. Jeolojik olarak baraj yapılamayan bu bölgemizdeki yeraltı suları bu "bilim dışı" tarım nedeni ile tehlikeli seviyelere indi. Ama biz bunu kuraklığa bağlıyoruz. Bunda iklimlerin ne suçu var? Ve şimdi buğdayı bile ithal ediyoruz. -Sel yataklarının imara açılması ya da göz yumulması nedeniyle insanlar kaybediliyor. Adı üzerinde sel yatağı, yani içinden 40-50 yılda bir su geçen yatak. Burada iklimlerin suçu nedir? -Menderes ve Gediz havzaları kirlilikten zaten üretim yapamaz hele geldi. Baraj yapımları yarım asırlarda bitiriliyor. Kontrolsuz olarak binlerce kuyu açmaya devam ediyoruz. Ve ısrarla "vahşi" sulamaya devam ediyoruz. Sonra da kuraklık var diye iklimleri suçluyoruz. Burada iklimlerin suçu nedir? -İzmir'de kişi başına günde 100 litre su verilir ama bunun yarısı kayıptır. Bu değer Türkiye'nin de ortalaması olarak da kabul edilebilir. Yani siz eğer suyun yarısını kötü şebeke sistemlerinden dolayı kaybediyorsanız, bunda iklimlerin suçu ne? -Kasım ayındaki sellere ve ölümleri doğal olaylara bağladılar, 1995 İzmir Çiğli'deki 62 kişinin ölümünü de doğaya bağladılar, şimdi topraklarımızın susuz kalmasını da doğal olaylara bağlıyorlar. Depremlerde ölenleri de"takdiri ilahi" diye geçiştirdiler. Yani Türkiye'de doğa olayları sonucu felaketlerde ve kuraklıkta hep doğa suçlandı. Örnekler o kadar çok ki…. New York, 1990 kurak döneminde su tasarrufu için rezervuarlarını küçülttü, halen birçok gelişmiş ülke vahşi sulamaya son vermiş, yerleşim yerlerinde su kayıplarını %10'lara çekmiş ve kuyularını da son derece sıkı kontrol almış durumda. Yine 1990'lı yıllardaki kurak dönemde Kanada Kuzey Atlantik'te, balık stoklarını korumak için balıkçılığı 2 yıl süre ile yasaklamıştı. Şu an tüm dünyada kuraklık var ama gelişmiş ülkelerde hiç kuraklıktan söz bile edilmiyor. Çünkü herkes suyunu son derece dikkatli kullanıyor. Özetle, Tarımda, hedef ve vizyonunuz yoksa, suyu kullanmasını da bilmiyorsanız ve %70'den fazlasını boşa akıtıyorsanız, inşaat sektörünü kontrol altına alamıyorsanız, bunda iklimin ya da doğanın suçu nedir?3- Konuşmamız gerekenler (Küresel Soğumada Türkiye'nin Avantajları ve Dezavantajları)1-Enerji: Halen enerjinin %55'ni ithal yakıtla sağlıyoruz. Toplam enerjinin %72'si fosil yakıtlardan ve %26'sı da hidroelektrikten elde ediyoruz. Mini soğuma döneminde hidroelektrik santraller yağış azlığı nedeni ile devre dışı kalabilir. Eğer Rusya ve İran, kuraklıktan çok etkilenirlerse doğalgaz akışını azaltabilirler (kesebilirler) ya da fiyatları çok yukarı çekebilirler. Bir an önce enerji konusunda ciddi planlar yapmak gerekli. Öncelikle de Batı Anadolu'daki jeotermal yatakların potansiyelleri belirlenmeli ve bunlar devreye sokulmalı.2- Tarım: Dünyada tarım potansiyeli olarak 4.büyük ülke konumundayız. Çok değerli tarım havzalarımız var. Havzalarımızda alternatifli tarım ürünü desenlerini belirleyebilirsek çok büyük tarım ihracat şansımız doğar. Ancak "kirlilik" had safhada. Örneğin bu yıl tekstilde 3 milyar dolarlık ihracat yaptığımız için seviniyoruz ama pamuğu dışarıdan ithal ediyoruz ve birçok tekstil sektörü gerekli arıtmayı yapmadığı için nehirlerimizi zehirliyoruz. Bu kez de kuyuları kullanmak zorunda kalıyoruz. Yani aslında şu an tekstilden kazanmıyoruz, kaybediyoruz. Tüm tekstil fabrikaları organize bölgelere toplanmalı ve "çalışan" arıtma tesisleri yapılmalıdır. Ancak bu arıtma tesislerinin enerji fiyatları da çok çok düşük tutulmalı. Çünkü kirlenen nehirlerin sularında tarım yapılamaz. Ege'de binlerce çiftçi ailesi kirlilikten dolayı tarım yapamaz hale gelecektir. Ayrıca, enerji fiyatlarının azaltılması, gerektiğinde sübvanse edilmesi, sanayicinin uluslar arası rekabete girebilmesini sağlanması açısından çok önemlidir. Özetle, "mini soğuma dönemi" ülkemiz tarımı için çok avantajlı bir dönem olacaktır. Ancak havzalarımızı temiz tutabilirsek ve alternatifli tarım yapabilirsek. Bir de hibrit tohumlara dikkat etmemiz gerek.3- Kültür Balıkçılığı: Soğuma döneminde oluşacak protein açığının bir kısmı kültür balıkçılığı ile kapatılacaktır. Bu dönemde özellikle kuzey ülkelerinin kültür balıkçılığı sekteye uğrayacaktır. Bu nedenle denizlerimizde ve özellikle Ege Denizi'nde mümkün olduğunca potansiyel balıkçılık alanları belirlenmelidir. Çok büyük ihracat şansımız var. Bu alandaki kavgalar bir an önce sonlandırılmalı ve denizlerimizde oşinografik çalışmalar hemen başlatılarak potansiyel alanlar belirlenmelidir. Çevre Bakanlığı'nın 24 Ocak'ta çıkardığı "tuhaf" kanun da bir an önce revize edilmelidir.4- Su: Mümkün olduğunca çok baraj yapmamız gerek. Ve öncelikle "su fakiri" sınırındaki ülkemizin "vahşi sulama" problemini çözmeliyiz. Ama öncelikle kuyuları kesinlikle devlet kontrolu altına almalıyız. Şehir şebekeleri bir an önce iyileştirilmeli ve kayıplar %10'lara çekilmelidir. Ayrıca, Fırat ve Dicle gibi sınıraşan nehirlerin durumları da netlik kazandırılmalıdır. Şu anda Türkiye'nin geleceği için konuşulması gereken maddeler, yukarıda belirtilen 4 ana maddedir. Bunun için küresel ısınmanın ya da soğumanın olması hiç de önemli değildir.5- SonuçAfrikalı bir liderin "Afrika'nın neden bir sömürge kıtası haline geldiği" sorusuna verdiği "Beyazlar Afrika'ya geldiğinde ellerinde İncil vardı bizde toprak, şimdi bizde İncil var onlarda toprak" cevabı, Atatürk'ün "İlim tercüme ile değil tetkikle yapılır" sözü ile ne demek istediğini belirten bir cümle olması açısından çok önemlidir. Atatürk, Türk Akademisyenlere bu cümlesi ile, "devlete tercüme ederek ile bilgi vermeyin, kendiniz tetkik ederek bilgi verin, eğer tercüme ile bilgi verirseniz başkalarının isteklerini yapmış oluruz" mesajını vermiştir. Ve Atatürk 1932 yılında bu sözü söyledikten sonra 1933 yılında Üniversite reformuna gitmiştir. Şu an Türkiye'de yaşadığımız "insan kaynaklı küresel ısınma" kaosu da "tercüme" biliminin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu iddialar, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) olarak bilinen bir "Komisyonun" ticaretlerini geliştirmek için ortaya attığı bir iddiadır. Ancak şekillerden de görüleceği gibi, arttığı söylenen ortalama sıcaklıklar gerçekte düşmüş durumdadır. Ancak bazı akademisyenlerimiz ve STK'larımız hala Atatürk'ün 1932 yılında söylediği sözün içeriğini anlamadıkları için, hiç tetkik yapmadıkları ve eğitim almadıkları konularda, tercüme bilimi yaparak ülke geleceğini, farkında olmadan tehlikeye atıyorlar.
21 Mart 2008 Cuma
Küresel Soğuma !!!
Ekibiyle birlikte iklimin sırlarını araştıran Prof. Dr. Henk Brinkhuis, Atlas'a açıkladı: Kuzey Kutup Denizi'nin sıcaklığı 55 milyon yıl önce 23 dereceydi. Su bitkisi azolla önemli oranda 'küresel soğumaya' neden oldu.
Fransa'nın kuzeyinde bulunan 55 milyon yıllık fosilleşmiş reçine parçalarını inceleyen bilim insanları, bölgenin bir zamanlar yağmur ormanıyla kaplı olabileceği sonucuna vardı. The Journal of Organic Chemistry'nin ocak sayısında yayımlanan araştırmaya göre bu parçalar, günümüzde Amazon yağmur ormanında yaşayan bir ağaç türünün benzerinden sızmış olabilir. Bilimsel veriler, yaklaşık 55 milyon yıl önce Dünya'nın hızla ısındığını gösteriyor. Aralık ayında Nature dergisinde yayımlanan bir araştırma, zincirleme olayların bu dönemde küresel ısınmaya yol açtığını gösteriyor. Hollanda'nın Utrecht Üniversitesi profesörlerinden Henk Brinkhuis ve ekibinin çalışmasına göre, muhtemelen yoğun volkanik faaliyet sonucu atmosferdeki karbondioksitin artması Dünya'nın ısınmasına neden oldu. Isınmayla deniz dibinde bulunan, metan içeren buz benzeri yapılar eridi ve büyük miktarda metan gazı atmosfere karıştı. Güçlü bir seragazı olan metan, sıcaklığı daha da artırdı. Profesör Brinkhuis, kendisiyle yaptığımız röportajda devasa miktarda metanın çok kısa sürede havaya karışmasının söz konusu olduğunu ifade etti.
Mikroorganizmaların atmosferdeki metan miktarının belirlenmesinde önemli rolü var. Bazı bakteriler seragazı metanı 'yiyor'. Yeni Zelanda'nın Rotorua kenti yakınındaki jeotermal alanda bu özellikte yeni bakteriler keşfedildi.
Çalışmaları ekim ayı sonunda Science dergisinde yayımlanan Washington Üniversitesi araştırmacıları, uzun vadede Dünya'nın ne kadar ısınacağı konusunda büyük bir belirsizlik olduğunu vurguluyor. Araştırmacılara göre 'geri besleme mekanizmaları' olarak adlandırılan zincirleme olaylar, iklim değişikliği tahminlerini zorlaştırıyor. Sözgelimi atmosferdeki karbondioksit artışına bağlı ısınma, kutuplardaki buzların erimesine neden olur; güneş ışınlarını yansıtan buzların erimesiyle sıcaklık daha da artar. Peki 55 milyon yıl önceki geri besleme süreci sonunda Dünya ne kadar ısındı? Prof. Brinkhuis'un dahil olduğu araştırma grubu, daha önce de kısaca PETM adı verilen bu dönemde Kuzey Kutup Denizi'nin ortalama yüzey sıcaklığının 23 santigrat dereceye vardığını belirlemişti. İki buzkıranın yardımıyla 2004'te Kuzey Kutup Denizi'nin tabanından örnekler alındı. Elde edilen bulgular ilk defa 2006'da Nature dergisinde yayımlandı. Araştırma grubundan Dr. Gerald Dickens, örneklerin PETM döneminde Kuzey Kutbu'nun çok sıcak olduğunu açıkça gösterdiğini belirtiyor. Önemli keşiflerden biri de yaklaşık 49 milyon yıl önce Kuzey Kutup Denizi'nin birçok yerinin azolla adındaki bir tür su bitkisiyle kaplı olduğunun anlaşılmasıydı. Bulgulara göre bu bitki 800 bin yıl boyunca Kuzey Kutup Denizi'nde yaşadı. Prof. Brinkhuis, dünyanın en hızlı büyüyen bitkilerinden olan azolla'nın atmosferden büyük miktarda karbondioksit çekerek 'küresel soğumaya' neden olduğu kanısında. Bilim insanı Atlas'a azolla'nın soğumaya yol açtığını gösteren sağlam kanıt bulduklarını söyledi. Ayrıca büyük bir proje başlattıklarını ve azolla'ya ilişkin çok çeşitli deneyler yaptıklarını da belirtti.
Gaz Dengesi
Atmosferin üst tabakasında bulunan ozon, canlıları güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından koruyan bir kalkan görevi görüyor. Ancak motorlu araçlardan, endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan kimyasalların güneş ışığında reaksiyona girmesiyle atmosferin alt tabakasında oluşan ozon insan için zararlı. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden John M. Reilly ve meslektaşlarının yeni araştırmaları, fosil yakıt kullanımındaki artışa bağlı olarak ozon seviyesinin de artacağına işaret ediyor; bu da Dünya'nın bitki örtüsüne zarar veriyor. Yüzeye yakın ozon, bitki gözeneklerinden girerek bitkilerin zayıf ve küçük kalmasına yol açıyor. Ayrıca, bitkilerin atmosferden daha az karbondioksit çekmelerine neden oluyor.
Azolla, dünyanın en hızlı büyüyen bitkilerinden biri. Bulgulara göre 800 bin yıl boyunca Kuzey Kutup Denizi'nde yaşadı ve atmosferden büyük miktarda karbondioksit çekerek bu seragazının seviyesini düşürdü. Yaklaşık iki yıl önce, Max Planck Enstitüsü'nden Frank Keppler ve meslektaşlarının araştırması bitkilerin metan gazı yaydığını göstermiş ve şaşkınlıkla karşılanmıştı. Atmosferden seragazı karbondioksiti çeken bitkiler, milyonlarca ton seragazını da havaya mı salıyor? Zhi-Ping Wang ve meslektaşlarının 2007'nin kasım ayında Environmental Science & Technology'de yayımlanan çalışmalarına göre, yalnızca bazı bitkiler metan yayıyor. Bataklıklar gibi oksijeni düşük ortamlarda yaşayan mikroorganizmalar metan üretiyor. İnekler, koyunların midelerinden de metan gazı çıkıyor. Öte yandan, bazı mikroorganizmalar da metan yiyor. Tabii bir de insan faaliyetlerinden kaynaklanan metan salımları var. İlginç ama bazı bilim insanları küresel ısınmayla mücadele etmek için geviş getiren hayvanlardan çıkan metan gazını azaltmaya çalışıyor. Bu konuya ilişkin haberler 2007'de dünyanın önde gelen bazı gazetelerine taşındı. İnek ve koyunların özel bitki türleriyle beslenmesi, hatta sindirim sistemlerinin genetik olarak değiştirilmesi bile gündeme geldi. Hayvanlardan çıkan metan gazını azaltmaya çalışmak yerine seragazlarının artışına neden olan aşırı tüketimlerimizi önlemeye çalışmamız gerekmez mi? Seragazları yani karbondioksit, metan ve diğerleri ısıyı tutarak yeryüzünün sıcak kalmasını sağlıyor. Sera etkisi olmasaydı, günümüzde ortalama 15 derece olan Dünya sıcaklığının eksi 15 derece olacağı hesaplanıyor. Peki, bu gazlar fazla olsaydı neler olabilirdi? Venüs'ün atmosferi yüzde 96.5 karbondioksitten oluşuyor; ortalama yüzey sıcaklığı yaklaşık 460 derece! Dünya'nın atmosferindeki karbondioksit oranı ise yüzde 0,0360. Karbondioksitten yaklaşık yirmi kat güçlü bir seragazı olan metanın Dünya atmosferindeki oranı daha da az, yüzde 0,00017. Seragazı nitröz oksit, karbondioksitten yaklaşık üç yüz kat daha güçlü ama oranı metanınkinden de düşük: yüzde 0,00003. Bu sayılar atmosferde dengeli bir gaz karışımı olduğunu gösteriyor.
YAZI: SELCEN PİRGE / Atlas Şubat 2008, sayı 179
Fransa'nın kuzeyinde bulunan 55 milyon yıllık fosilleşmiş reçine parçalarını inceleyen bilim insanları, bölgenin bir zamanlar yağmur ormanıyla kaplı olabileceği sonucuna vardı. The Journal of Organic Chemistry'nin ocak sayısında yayımlanan araştırmaya göre bu parçalar, günümüzde Amazon yağmur ormanında yaşayan bir ağaç türünün benzerinden sızmış olabilir. Bilimsel veriler, yaklaşık 55 milyon yıl önce Dünya'nın hızla ısındığını gösteriyor. Aralık ayında Nature dergisinde yayımlanan bir araştırma, zincirleme olayların bu dönemde küresel ısınmaya yol açtığını gösteriyor. Hollanda'nın Utrecht Üniversitesi profesörlerinden Henk Brinkhuis ve ekibinin çalışmasına göre, muhtemelen yoğun volkanik faaliyet sonucu atmosferdeki karbondioksitin artması Dünya'nın ısınmasına neden oldu. Isınmayla deniz dibinde bulunan, metan içeren buz benzeri yapılar eridi ve büyük miktarda metan gazı atmosfere karıştı. Güçlü bir seragazı olan metan, sıcaklığı daha da artırdı. Profesör Brinkhuis, kendisiyle yaptığımız röportajda devasa miktarda metanın çok kısa sürede havaya karışmasının söz konusu olduğunu ifade etti.
Mikroorganizmaların atmosferdeki metan miktarının belirlenmesinde önemli rolü var. Bazı bakteriler seragazı metanı 'yiyor'. Yeni Zelanda'nın Rotorua kenti yakınındaki jeotermal alanda bu özellikte yeni bakteriler keşfedildi.
Çalışmaları ekim ayı sonunda Science dergisinde yayımlanan Washington Üniversitesi araştırmacıları, uzun vadede Dünya'nın ne kadar ısınacağı konusunda büyük bir belirsizlik olduğunu vurguluyor. Araştırmacılara göre 'geri besleme mekanizmaları' olarak adlandırılan zincirleme olaylar, iklim değişikliği tahminlerini zorlaştırıyor. Sözgelimi atmosferdeki karbondioksit artışına bağlı ısınma, kutuplardaki buzların erimesine neden olur; güneş ışınlarını yansıtan buzların erimesiyle sıcaklık daha da artar. Peki 55 milyon yıl önceki geri besleme süreci sonunda Dünya ne kadar ısındı? Prof. Brinkhuis'un dahil olduğu araştırma grubu, daha önce de kısaca PETM adı verilen bu dönemde Kuzey Kutup Denizi'nin ortalama yüzey sıcaklığının 23 santigrat dereceye vardığını belirlemişti. İki buzkıranın yardımıyla 2004'te Kuzey Kutup Denizi'nin tabanından örnekler alındı. Elde edilen bulgular ilk defa 2006'da Nature dergisinde yayımlandı. Araştırma grubundan Dr. Gerald Dickens, örneklerin PETM döneminde Kuzey Kutbu'nun çok sıcak olduğunu açıkça gösterdiğini belirtiyor. Önemli keşiflerden biri de yaklaşık 49 milyon yıl önce Kuzey Kutup Denizi'nin birçok yerinin azolla adındaki bir tür su bitkisiyle kaplı olduğunun anlaşılmasıydı. Bulgulara göre bu bitki 800 bin yıl boyunca Kuzey Kutup Denizi'nde yaşadı. Prof. Brinkhuis, dünyanın en hızlı büyüyen bitkilerinden olan azolla'nın atmosferden büyük miktarda karbondioksit çekerek 'küresel soğumaya' neden olduğu kanısında. Bilim insanı Atlas'a azolla'nın soğumaya yol açtığını gösteren sağlam kanıt bulduklarını söyledi. Ayrıca büyük bir proje başlattıklarını ve azolla'ya ilişkin çok çeşitli deneyler yaptıklarını da belirtti.
Gaz Dengesi
Atmosferin üst tabakasında bulunan ozon, canlıları güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından koruyan bir kalkan görevi görüyor. Ancak motorlu araçlardan, endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan kimyasalların güneş ışığında reaksiyona girmesiyle atmosferin alt tabakasında oluşan ozon insan için zararlı. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden John M. Reilly ve meslektaşlarının yeni araştırmaları, fosil yakıt kullanımındaki artışa bağlı olarak ozon seviyesinin de artacağına işaret ediyor; bu da Dünya'nın bitki örtüsüne zarar veriyor. Yüzeye yakın ozon, bitki gözeneklerinden girerek bitkilerin zayıf ve küçük kalmasına yol açıyor. Ayrıca, bitkilerin atmosferden daha az karbondioksit çekmelerine neden oluyor.
Azolla, dünyanın en hızlı büyüyen bitkilerinden biri. Bulgulara göre 800 bin yıl boyunca Kuzey Kutup Denizi'nde yaşadı ve atmosferden büyük miktarda karbondioksit çekerek bu seragazının seviyesini düşürdü. Yaklaşık iki yıl önce, Max Planck Enstitüsü'nden Frank Keppler ve meslektaşlarının araştırması bitkilerin metan gazı yaydığını göstermiş ve şaşkınlıkla karşılanmıştı. Atmosferden seragazı karbondioksiti çeken bitkiler, milyonlarca ton seragazını da havaya mı salıyor? Zhi-Ping Wang ve meslektaşlarının 2007'nin kasım ayında Environmental Science & Technology'de yayımlanan çalışmalarına göre, yalnızca bazı bitkiler metan yayıyor. Bataklıklar gibi oksijeni düşük ortamlarda yaşayan mikroorganizmalar metan üretiyor. İnekler, koyunların midelerinden de metan gazı çıkıyor. Öte yandan, bazı mikroorganizmalar da metan yiyor. Tabii bir de insan faaliyetlerinden kaynaklanan metan salımları var. İlginç ama bazı bilim insanları küresel ısınmayla mücadele etmek için geviş getiren hayvanlardan çıkan metan gazını azaltmaya çalışıyor. Bu konuya ilişkin haberler 2007'de dünyanın önde gelen bazı gazetelerine taşındı. İnek ve koyunların özel bitki türleriyle beslenmesi, hatta sindirim sistemlerinin genetik olarak değiştirilmesi bile gündeme geldi. Hayvanlardan çıkan metan gazını azaltmaya çalışmak yerine seragazlarının artışına neden olan aşırı tüketimlerimizi önlemeye çalışmamız gerekmez mi? Seragazları yani karbondioksit, metan ve diğerleri ısıyı tutarak yeryüzünün sıcak kalmasını sağlıyor. Sera etkisi olmasaydı, günümüzde ortalama 15 derece olan Dünya sıcaklığının eksi 15 derece olacağı hesaplanıyor. Peki, bu gazlar fazla olsaydı neler olabilirdi? Venüs'ün atmosferi yüzde 96.5 karbondioksitten oluşuyor; ortalama yüzey sıcaklığı yaklaşık 460 derece! Dünya'nın atmosferindeki karbondioksit oranı ise yüzde 0,0360. Karbondioksitten yaklaşık yirmi kat güçlü bir seragazı olan metanın Dünya atmosferindeki oranı daha da az, yüzde 0,00017. Seragazı nitröz oksit, karbondioksitten yaklaşık üç yüz kat daha güçlü ama oranı metanınkinden de düşük: yüzde 0,00003. Bu sayılar atmosferde dengeli bir gaz karışımı olduğunu gösteriyor.
YAZI: SELCEN PİRGE / Atlas Şubat 2008, sayı 179
Küresel Isınma? Küresel Soğuma?
Bugünlerde hangi bloga baksanız bir küresel ısınma yazısıyla karşılaşıyorsunuz. Bizde blog olarak bu konuya birkaç kez deyindik. En son yazımıza gelen yorumlar biraz yanlış anlaşıldığımızı düşünmeme neden oldu. İlk önce birkaç şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum.1- Küresel ısınma gerçekleşmiyor dememekteyiz, ama bu bazı şeylere kuşkuyla bakmayacağımız anlamına gelmez. Küresel ısınma yoktur demiyoruz ama varlığınada kuşkuyla bakıyoruz. Bu kuşkularımızı biraz sonra grafiklerle anlatacağım.2- Küresel ısınma varsa bile buna insanların neden olduklarına inanmıyoruz, ama bu kesinlikle insanların doğayı katletmedikleri, doğal kaynaklarımız tahrip etmedikleri anlamına gelmez. Asıl ilgilenmemiz gereken alanlardan uzaklaşıyoruz, küresel ısınmaya fazla odaklanarak doğal kaynaklarımızı nasıl yokettiğimiz gerçeğinden uzaklaşıyoruz.3- Küresel ısınma konusunda neden bu kadar kuşkucu olduğumuzu bu konuda çok heyecanlı olan dünyanın önde gelen bilim adamlarının bir teorisini sizinle paylaşarak anlatmak istiyorum. 2005 yılında Dennis, Katrina, Emily, Rita ve Maria isimli 5 büyük kasırga meydana geldi. Dünyanın önde gelen bilim adamlarına göre bu kasırgalara Küresel ısınmadan dolayı Meksika körfesindeki suyun ısınması neden oluyordu. Bu teorilerine göre 2006 yılı için tahminde bulunan bilim adamlarına göre 2006 yılında rekor sayıda kasırga bekleniyordu. Peki sizce 2006 yılında kaç tane kasırga oldu? Cevap veriyorum "sıfır".Şimdi grafiğimizi inceleyelim. Grafikte gördüğümüz gibi 1920-1940 arasında ısınma ve 1940-1975 arasında soğuma ve tekrar 1975-2000 yılları arasında da ısınma yaşanmış. Bu grafiğe göre küresel ısınma olduğu ne kadar aşikar değil mi. Ama aşikar olan başka birşey ise dünya, hakkında bir kanıya varabilmek için bu kadar küçük zaman dilimlerine bakamayacağımız kadar yaşlı bir gezegen.Şimdi ikinci bir grafiğe bakalım. Bu grafikte de dünyanın 3000 yıllık sıcaklık değişimini görüyoruz. Bakın 3000 yıl önce dünya şimdiki sıcaklığından 5 derece daha sıcakmış. Ve 3000 sene içindeki sıcaklık değişimlerini hep ani yaşamış, ani olarak sıcaklık artmış ve ani olarak sıcaklık azalmış. Dünya hakkında 60 yıla bakıp karar vermeyeceğimizi düşündüğümüze göre 3000 yıla bakıpta karar vermemiz yanlış olur. Gelin daha da geçmişe gidip dünyanın 400000 senelik sıcaklık geçmişine göz atalım. Bu grafikte görüldüğü gibi dünya 100000 senede bir 5 derecelik bir sıcaklık artışına maruz kalıp hemen akabinde de ani bir soğumayla uzun süreli buzul çağına girmiş. Yani biz küresel ısınmadan söz ediyorsak, asıl korkmamız gereken küresel soğumadır bunu unutmamalıyız.O kadar anlattık şimdi bir sonuca varalım.1- Küresel ısınmanın varlığı kuşkuludur. Ama kuşkuludur diyerek bir kenara itmek yanlış olur.2- Küresel ısınmanın dünyanın kendine özgü bir süreci olduğu ortadadır, bunu engeleyemediğimize göre bunu nasıl atlatırız buna kafa yormalıyız.3- Küresel soğumaya da en az küresel ısınma kadar önem vermeliyiz, çünkü olası bir küresel ısınmanın hemen akabinde dünyayı bir küresel soğuma beklemektedir.4- Küresel ısınma adı altında yapılacak enerji tasarrufu projelerine kesinlikle destek veriyorum ama bunu rant kapısı olarak kullanmak isteyenlere kesinlikle karşıyım.Bu yazıdan sonra blog olarak küresel ısınmaya bakış açımız daha anlaşılır hale gelmiştir diye umuyorum.
20 Mart 2008 Perşembe
Tarımda Sulamanın Önemi ve Damlama Sulama Yöntemin Yararları!
Dr. Sami SÜZER 03-Temmuz-2007 Sali- Dr. Sami Süzer
1. Tarımda Sulamanın Önemi :
Su, yeryüzünde hayatın kaynağıdır. Bütün canlılar hayatlarını devam ettirebilmeleri için mutlak suya ihtiyaç duyarlar. Bitkiler, türe bağlı olarak % 90 – 95 varan oranlarda sudan oluşmaktadırlar. Toprakta mevcut bulunan besin elementlerinin doğal döngüsünü tamamlayabilmeleri tamamen su döngüsüne bağlıdır. Su döngüsü, yağışlarla toprağa düşen suyun buharlaşma (evaporasyon) ve terleme (transprasyonla) ile tekrar havaya iletilmesi olayıdır. Bitkiler terleme ile önemli miktarda suyu topraktan alıp su buharı şeklinde havaya verirler. Bu olay esnasında bir çok besin elementi de suda çözünmüş olarak bitki bünyesine girer ve buradaki iletim demetleri aracılığı ile taşınırlar.
Ülkemizde toplam sulanabilir 8.7 milyon hektar arazinin 4,7 milyon hektarı sulanabilmektedir. Türkiye'de halihazırda sulanan alanın yaklaşık %94 'ünde açık kanal sistemleri, %6'lık kısmında ise basınçlı sulama sistemleri bulunmaktadır. Sulama metodu olarak %92 oranında salma sulama, %8 oranında yağmurlama, %1 oranında da damla sulama yöntemi kullanılmaktadır.
Tarımsal sulamalarda su, toprağa değişik yöntem ve sistemlerle verilebilir. Günümüzde daha az sulama suyu, az işçilik, derenaj ve tuzluluk sorunu yaratmayacak, verim ve kaliteyi arttıracak sulama sistemlerinin kullanımının önemi her geçen gün artmaktadır.
Son yıllarda dünyada, özellikle plastik ve makine endüstrisinde ki gelişmeler ile su ve enerjiden daha fazla tasarruf yapılmıştır. Böylece daha ekonomik ve daha etkin yeni sulama teknolojileri geliştirilmiştir.
Tarımda sulama, bitkinin ihtiyaç duyduğu ve yağışlarla karşılanamayan suyun toprakta bitkinin kök bölgesine gereken miktar ve zamanda verilmesidir. Ülkemizin bir çok bölgesi kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer almakta, bu kurak tarım alanlarında bitkilerin yetişme döneminde doğal yağışların yetersiz olması durumunda yüksek verim ve kalite için en uygun yöntemle tarımsal sulama yapılması gerekmektedir. Ülkemizde yapılan sulu tarımın, 70 milyonunun üzerinde olan nüfusumuzun ve hızla gelişen sanayiimizin tatlı su ihtiyacının karşılanması, yeraltı ile yerüstü tatlı su kaynaklarımızın daha etkin ve tasarruflu kullanılmasını zorunlu hale getirmektedir.
Tarımsal ürerimde sulamada birinci kural tarla başına kadar getirilmiş suyun, en az kayıpla bütün tarlaya eşit bir şekilde yayılmasıdır. Sulama konusunda pek çok sistem vardır. Bu sistemlerden sulamada birinin seçilmesi tarlanın tesviyesinin düzgün olup olmamasına, yetiştirilen mahsulün cinsine, toprağın kimyasal ve fiziksel özelliklerine, sulama suyunun miktarına ve kalitesine, çiftçi alışkanlıklarına, bazı sulama yöntemlerinin ek yatırımı gerektirmesi nedeniyle oradaki çiftçilerin ekonomik durumuna ve bölgenin rüzgar, sıcaklık, oransal nem, yağış gibi iklim koşullarına bağlıdır. Tesviyeli arazilerde bütün sulama sistemleri uygulanabildiği halde tesviyesiz arazilerde yağmurlama sulama, hakim rüzgarı şiddetli bir bölgede yağmurlama sulama sistemi yerine ya damla sulama yada karık sulama daha uygun olmaktadır.
Tarımsal sulamada, kısıtlı olan tatlı su kaynaklarını doğru yöntemlerle ve tekniklerle daha az su, enerji ve işgücü kullanımı sağlayan teknolojilerin uygulamaya konulması ülkemiz bitkisel üretimimizin daha istikrarlı ve sürdürülebilir olması için büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizde yapılan sulu tarımda damlama sulama yöntemi son yıllarda yoğun bir şekilde kullanılmaya başlamıştır. Damlama sulama yönteminin hızla yaygınlaşmasında en önemli etken, damla sulama yöntemiyle sulama yapılan tarım alanlarından alınan ürünlerde verim artışlarının yüksek olması yanında, kalite artışlarına bağlı alınan prim ödemeleri, gübre kullanımdaki azalış, hastalıklarda azalmalara bağlı olarak az ilaç tüketiminin üreticiye kar olarak kalması ve en önemlisi kısıtlı olan sulama su kaynaklarının diğer yöntemlere göre çok daha az kullanılmasıdır.
2. Tarımsal Sulama Yöntemleri :
Tarımsal sulamada en çok yüzey sulama, yağmurlama sulama ve mikro sulama yöntemleri kullanılmaktadır.
3. Yüzey Sulama Yöntemleri:
- Salma Sulama Yöntemi : Suyun tarla başı kanallarından tarla üzerinde rasgele yayılmaya bırakılmasıdır. Randımanı en düşük yöntemdir. Bu yöntemle tarlanın her tarafını eşit olarak sulamak mümkün değildir. Ülkemizde kullanım alanının çok sınırlı olması gerekirken, sulama kültürünün düşük olduğu yörelerde işçilikten kaçınmak için yapılmaktadır.
- Uzun Tava Yöntemi: Genellikle sık ekilen hububat, yonca, ot ve benzeri bitkiler için kullanılır. Tesviye edilmiş araziler, birbirine paralel seddelerle ayrılırlar. Tarla başından saptırılan sulama suyu, iki sedde arasına yayılarak suyun arazi sonuna kadar akışı sağlanmaktadır.
- Adi Tava(göllendirme) Sulama yöntemi: Arazi eğiminin düz ve düze yakın olduğu ince bünyeli toprakların sulanmasında uygulanmaktadır. Sık aralıkla yetiştirilen bitkilerin özellikle çeltik ve meyve bahçelerinin sulanması yapılmaktadır.
- Karık Sulama Yöntemi : Sulama suyunun, bitki sıraları arasında eğim doğrultusunda açılan karıklara verilmesi ile sıraya ekilen mısır, ayçiçeği, pamuk, meyve ve sebzeler için uygundur.
4.Yağmurlama Sulama Yöntemi:
Yağmurlama sulama yönteminde su doğal yağışa benzer biçimde toprak yüzeyine serpilmek suretiyle uygulanır. Bu yöntemde su kapalı borularla mekanik püskürtücülere kadar taşınır ve püskürtücülerden suyun toprağa yağdırılması meme denen hareketli olarak dönen başlıklarla basınç altında yapılır. Sistemin çalışması için gerekli basınç genellikle pompalarla sağlanır. Engebeli araziler için uygundur, ancak şiddetli rüzgar olduğunda dengeli su verilmesi mümkün değildir.
5. Mini-spring Yöntemi:
Yağmurlama sulama ile damla sulama arasında bir yöntem olup, ince borularla tarlaya dağıtılan su küçük yağmurlama başlıkları ile araziye dağıtılmaktadır. Sabit bir sistem değildir gerektiğinde toplanabilmektedir. Engebeli araziler ile meyve bahçelerinde ağaç altları için uygundur.
6. Toprak Altı Sulama Yöntemi:
Toprak altı sulama sun'i yolla toprak altına su ilavesiyle taban suyu seviyesinin düzenleme faaliyeti olarak tanımlanabilir. Bu yöntemde su seviyesi kök bölgesinde su ve hava miktarının en iyi şekilde kombine edilmesini sağlayacak yükseklikte muhafaza edilmektedir.
7. Damla Sulama Yöntemi:
Damla sulama entansif sulu tarımda kullanılmak üzere geliştirilmiş olan bir yöntemdir. Damla sulaması toprak yüzeyine veya yüzeyin hemen altına yerleştirilen küçük çaplı orifis yardımıyla arıtılmış suyu toprak yüzeyine veya içerisine veren bir sistemdir. Bu sistem suyun belirlenmiş bir desene alçak basınç altında verilmesine imkan sağlar. Bu sistemde su yaygın boru ağı aracılığı ile her bitkiye kadar götürülür. Öte yandan bitkilere verilecek gübreler de sulama suyu ile birlikte verilebilir (fertigation). Kısaca sistemin esası bitkinin ihtiyaç duyduğu su ve besin maddesi miktarını optimum seviyede tutmaktır. Bu yöntem sera, meyve, sebze bahçelerinde en çok kullanılan ve ekonomik su kullanımı sağlayan bir yöntemdir.
8. Damlama Sulamanın Yararları:
- Az su uygulamalarıyla bitkide stres yaratmadan yetiştiriciliğe olanak sağlaması,
- Yüzey akis ve derine sızma oluşturmadığından su besin kayıpları oluşmaması, - Tuz oranı çok yüksek olan sularda sulama yapılabilmesine olanak sağlaması, - Yabancı otların gelişimine imkan tanımaması, - Sulama ile birlikte gübreleme ve ilaçlama yapılabilmesi, - Gübre ve ilaçtan yari yarıya tasarruf sağlaması, - Hastalıkların yok denecek kadar asgariye indirilmesi, - Kaliteli ve standart ürün elde edilmesi, - Her çeşit alanda sulama yapılabilmesi, - Erkencilik sağlaması, - Bitkilere su ve gübre dağılımının eşit, dolayısıyla ayni zamanda olgulaşma ve tek elde hasat olanağı yaratması - Erozyonu ve toprak kaybını önlemesi - Düşük basınçlarda sulama imkanı sağlaması, - Yeterli su imkanı olmayan alanlarda dahi sulama yapılabilmesi, - Salma ve karık sulamaya nazaran isçilik maliyetlerinin çok düşük olması,
- Tarımsal sulamalardaki en ekonomik sistem olması, - Eğimli alanlarda kolaylıkla uygulanabilmesi gibi birçok yararları bulunmaktadır.
9. Damlama Sulama Sistemi ile Gübrelemede Dikkat Edilecek Hususlar:
- Sulama sisteminde kullanılacak olan gübrelerin klorürlü(Cl) ve tuzlu (Na) gübrelerin olmamasına ozen gösterilmesi,
- Kullanılacak olan gübrelerin muhakkak suda tamimiyle çözünür olmasına dikkat edilmesi,
- Gübreleme tamamlandıktan sonra damlama-sulama sisteminin 10-15 dakika sadece su ile çalıştırmaya devam edilmesi,
- Gubreli besin eriyiği hazırlanıp bir gün bekledikten sonra süzülmeli ve ondan sonra kullanılması, (Potasyum Nitrat kullanılmasında beklemeye gerek yoktur.)
- Damlama Sulama sisteminde tıkanmaları önlemek için katiyetle HCI (Hidroklorik asit) veya H2S O 4 (Sülfirik asit) kullanılmaması,
- Sulama suyu fazla kireçli ise, fosforlu gübrenin temel olarak doğrudan toprağa uygulanması,
- Sulama sezonu sonunda damlama sulama sistemini % 0,3'luk HNO3 (Nitrik asit) ile çalıştırarak temizleme yapılmasına dikkat edilmelidir.
ÜRÜNÜNÜZ BOL VE KAZANCINIZ BEREKETLİ OLSUN!
1. Tarımda Sulamanın Önemi :
Su, yeryüzünde hayatın kaynağıdır. Bütün canlılar hayatlarını devam ettirebilmeleri için mutlak suya ihtiyaç duyarlar. Bitkiler, türe bağlı olarak % 90 – 95 varan oranlarda sudan oluşmaktadırlar. Toprakta mevcut bulunan besin elementlerinin doğal döngüsünü tamamlayabilmeleri tamamen su döngüsüne bağlıdır. Su döngüsü, yağışlarla toprağa düşen suyun buharlaşma (evaporasyon) ve terleme (transprasyonla) ile tekrar havaya iletilmesi olayıdır. Bitkiler terleme ile önemli miktarda suyu topraktan alıp su buharı şeklinde havaya verirler. Bu olay esnasında bir çok besin elementi de suda çözünmüş olarak bitki bünyesine girer ve buradaki iletim demetleri aracılığı ile taşınırlar.
Ülkemizde toplam sulanabilir 8.7 milyon hektar arazinin 4,7 milyon hektarı sulanabilmektedir. Türkiye'de halihazırda sulanan alanın yaklaşık %94 'ünde açık kanal sistemleri, %6'lık kısmında ise basınçlı sulama sistemleri bulunmaktadır. Sulama metodu olarak %92 oranında salma sulama, %8 oranında yağmurlama, %1 oranında da damla sulama yöntemi kullanılmaktadır.
Tarımsal sulamalarda su, toprağa değişik yöntem ve sistemlerle verilebilir. Günümüzde daha az sulama suyu, az işçilik, derenaj ve tuzluluk sorunu yaratmayacak, verim ve kaliteyi arttıracak sulama sistemlerinin kullanımının önemi her geçen gün artmaktadır.
Son yıllarda dünyada, özellikle plastik ve makine endüstrisinde ki gelişmeler ile su ve enerjiden daha fazla tasarruf yapılmıştır. Böylece daha ekonomik ve daha etkin yeni sulama teknolojileri geliştirilmiştir.
Tarımda sulama, bitkinin ihtiyaç duyduğu ve yağışlarla karşılanamayan suyun toprakta bitkinin kök bölgesine gereken miktar ve zamanda verilmesidir. Ülkemizin bir çok bölgesi kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer almakta, bu kurak tarım alanlarında bitkilerin yetişme döneminde doğal yağışların yetersiz olması durumunda yüksek verim ve kalite için en uygun yöntemle tarımsal sulama yapılması gerekmektedir. Ülkemizde yapılan sulu tarımın, 70 milyonunun üzerinde olan nüfusumuzun ve hızla gelişen sanayiimizin tatlı su ihtiyacının karşılanması, yeraltı ile yerüstü tatlı su kaynaklarımızın daha etkin ve tasarruflu kullanılmasını zorunlu hale getirmektedir.
Tarımsal ürerimde sulamada birinci kural tarla başına kadar getirilmiş suyun, en az kayıpla bütün tarlaya eşit bir şekilde yayılmasıdır. Sulama konusunda pek çok sistem vardır. Bu sistemlerden sulamada birinin seçilmesi tarlanın tesviyesinin düzgün olup olmamasına, yetiştirilen mahsulün cinsine, toprağın kimyasal ve fiziksel özelliklerine, sulama suyunun miktarına ve kalitesine, çiftçi alışkanlıklarına, bazı sulama yöntemlerinin ek yatırımı gerektirmesi nedeniyle oradaki çiftçilerin ekonomik durumuna ve bölgenin rüzgar, sıcaklık, oransal nem, yağış gibi iklim koşullarına bağlıdır. Tesviyeli arazilerde bütün sulama sistemleri uygulanabildiği halde tesviyesiz arazilerde yağmurlama sulama, hakim rüzgarı şiddetli bir bölgede yağmurlama sulama sistemi yerine ya damla sulama yada karık sulama daha uygun olmaktadır.
Tarımsal sulamada, kısıtlı olan tatlı su kaynaklarını doğru yöntemlerle ve tekniklerle daha az su, enerji ve işgücü kullanımı sağlayan teknolojilerin uygulamaya konulması ülkemiz bitkisel üretimimizin daha istikrarlı ve sürdürülebilir olması için büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizde yapılan sulu tarımda damlama sulama yöntemi son yıllarda yoğun bir şekilde kullanılmaya başlamıştır. Damlama sulama yönteminin hızla yaygınlaşmasında en önemli etken, damla sulama yöntemiyle sulama yapılan tarım alanlarından alınan ürünlerde verim artışlarının yüksek olması yanında, kalite artışlarına bağlı alınan prim ödemeleri, gübre kullanımdaki azalış, hastalıklarda azalmalara bağlı olarak az ilaç tüketiminin üreticiye kar olarak kalması ve en önemlisi kısıtlı olan sulama su kaynaklarının diğer yöntemlere göre çok daha az kullanılmasıdır.
2. Tarımsal Sulama Yöntemleri :
Tarımsal sulamada en çok yüzey sulama, yağmurlama sulama ve mikro sulama yöntemleri kullanılmaktadır.
3. Yüzey Sulama Yöntemleri:
- Salma Sulama Yöntemi : Suyun tarla başı kanallarından tarla üzerinde rasgele yayılmaya bırakılmasıdır. Randımanı en düşük yöntemdir. Bu yöntemle tarlanın her tarafını eşit olarak sulamak mümkün değildir. Ülkemizde kullanım alanının çok sınırlı olması gerekirken, sulama kültürünün düşük olduğu yörelerde işçilikten kaçınmak için yapılmaktadır.
- Uzun Tava Yöntemi: Genellikle sık ekilen hububat, yonca, ot ve benzeri bitkiler için kullanılır. Tesviye edilmiş araziler, birbirine paralel seddelerle ayrılırlar. Tarla başından saptırılan sulama suyu, iki sedde arasına yayılarak suyun arazi sonuna kadar akışı sağlanmaktadır.
- Adi Tava(göllendirme) Sulama yöntemi: Arazi eğiminin düz ve düze yakın olduğu ince bünyeli toprakların sulanmasında uygulanmaktadır. Sık aralıkla yetiştirilen bitkilerin özellikle çeltik ve meyve bahçelerinin sulanması yapılmaktadır.
- Karık Sulama Yöntemi : Sulama suyunun, bitki sıraları arasında eğim doğrultusunda açılan karıklara verilmesi ile sıraya ekilen mısır, ayçiçeği, pamuk, meyve ve sebzeler için uygundur.
4.Yağmurlama Sulama Yöntemi:
Yağmurlama sulama yönteminde su doğal yağışa benzer biçimde toprak yüzeyine serpilmek suretiyle uygulanır. Bu yöntemde su kapalı borularla mekanik püskürtücülere kadar taşınır ve püskürtücülerden suyun toprağa yağdırılması meme denen hareketli olarak dönen başlıklarla basınç altında yapılır. Sistemin çalışması için gerekli basınç genellikle pompalarla sağlanır. Engebeli araziler için uygundur, ancak şiddetli rüzgar olduğunda dengeli su verilmesi mümkün değildir.
5. Mini-spring Yöntemi:
Yağmurlama sulama ile damla sulama arasında bir yöntem olup, ince borularla tarlaya dağıtılan su küçük yağmurlama başlıkları ile araziye dağıtılmaktadır. Sabit bir sistem değildir gerektiğinde toplanabilmektedir. Engebeli araziler ile meyve bahçelerinde ağaç altları için uygundur.
6. Toprak Altı Sulama Yöntemi:
Toprak altı sulama sun'i yolla toprak altına su ilavesiyle taban suyu seviyesinin düzenleme faaliyeti olarak tanımlanabilir. Bu yöntemde su seviyesi kök bölgesinde su ve hava miktarının en iyi şekilde kombine edilmesini sağlayacak yükseklikte muhafaza edilmektedir.
7. Damla Sulama Yöntemi:
Damla sulama entansif sulu tarımda kullanılmak üzere geliştirilmiş olan bir yöntemdir. Damla sulaması toprak yüzeyine veya yüzeyin hemen altına yerleştirilen küçük çaplı orifis yardımıyla arıtılmış suyu toprak yüzeyine veya içerisine veren bir sistemdir. Bu sistem suyun belirlenmiş bir desene alçak basınç altında verilmesine imkan sağlar. Bu sistemde su yaygın boru ağı aracılığı ile her bitkiye kadar götürülür. Öte yandan bitkilere verilecek gübreler de sulama suyu ile birlikte verilebilir (fertigation). Kısaca sistemin esası bitkinin ihtiyaç duyduğu su ve besin maddesi miktarını optimum seviyede tutmaktır. Bu yöntem sera, meyve, sebze bahçelerinde en çok kullanılan ve ekonomik su kullanımı sağlayan bir yöntemdir.
8. Damlama Sulamanın Yararları:
- Az su uygulamalarıyla bitkide stres yaratmadan yetiştiriciliğe olanak sağlaması,
- Yüzey akis ve derine sızma oluşturmadığından su besin kayıpları oluşmaması, - Tuz oranı çok yüksek olan sularda sulama yapılabilmesine olanak sağlaması, - Yabancı otların gelişimine imkan tanımaması, - Sulama ile birlikte gübreleme ve ilaçlama yapılabilmesi, - Gübre ve ilaçtan yari yarıya tasarruf sağlaması, - Hastalıkların yok denecek kadar asgariye indirilmesi, - Kaliteli ve standart ürün elde edilmesi, - Her çeşit alanda sulama yapılabilmesi, - Erkencilik sağlaması, - Bitkilere su ve gübre dağılımının eşit, dolayısıyla ayni zamanda olgulaşma ve tek elde hasat olanağı yaratması - Erozyonu ve toprak kaybını önlemesi - Düşük basınçlarda sulama imkanı sağlaması, - Yeterli su imkanı olmayan alanlarda dahi sulama yapılabilmesi, - Salma ve karık sulamaya nazaran isçilik maliyetlerinin çok düşük olması,
- Tarımsal sulamalardaki en ekonomik sistem olması, - Eğimli alanlarda kolaylıkla uygulanabilmesi gibi birçok yararları bulunmaktadır.
9. Damlama Sulama Sistemi ile Gübrelemede Dikkat Edilecek Hususlar:
- Sulama sisteminde kullanılacak olan gübrelerin klorürlü(Cl) ve tuzlu (Na) gübrelerin olmamasına ozen gösterilmesi,
- Kullanılacak olan gübrelerin muhakkak suda tamimiyle çözünür olmasına dikkat edilmesi,
- Gübreleme tamamlandıktan sonra damlama-sulama sisteminin 10-15 dakika sadece su ile çalıştırmaya devam edilmesi,
- Gubreli besin eriyiği hazırlanıp bir gün bekledikten sonra süzülmeli ve ondan sonra kullanılması, (Potasyum Nitrat kullanılmasında beklemeye gerek yoktur.)
- Damlama Sulama sisteminde tıkanmaları önlemek için katiyetle HCI (Hidroklorik asit) veya H2S O 4 (Sülfirik asit) kullanılmaması,
- Sulama suyu fazla kireçli ise, fosforlu gübrenin temel olarak doğrudan toprağa uygulanması,
- Sulama sezonu sonunda damlama sulama sistemini % 0,3'luk HNO3 (Nitrik asit) ile çalıştırarak temizleme yapılmasına dikkat edilmelidir.
ÜRÜNÜNÜZ BOL VE KAZANCINIZ BEREKETLİ OLSUN!